Gönüllerin yıldızı! Bu bir Lexus mu şimdi?

Devasa Toyota standı güneşten daha parlak
bir şekilde ışıklandırılmış. Devasa
bas hoparlörlerden yayılan insanın içini
titreten sesler bir anda kesiliveriyor. Hemen
ardından bir anons geliyor: “Baylar bayanlar,
karşınızda yeni Lexus LF-LC!” Yükselen samimi
alkış eşliğinde yeni yılın ilk fuarının taçsız
yıldızının örtüsü kaldırılıyor…

Taçsız mı? Pek de değil, çünkü uluslararası
bir jüri Lexus’a, kısa bir süre önce “Eyes-On-
Award 2012” yani Detroit Otomobil Fuarı’nın
en güzel konsepti ödülünü vermişti. Yakut
kırmızısı renkli spor coupe bu ödülle, Porsche
918 RSR veya Audi Sportback Concept
(günümüzün A7’si) gibi ünlü öncülerinin yer
aldığı galeriye dahil olma şansını elde etti.
Böyle bir ödüle sahip olmak kesinlikle çok
önemli bir referans.

Başkan Akio Toyoda’nın “sonunda markanın
üzerindeki tozu alacağız” açıklamasından
sonra Toyota ve Lexus daha iyi bir başlangıç
yapamazdı herhalde. Salonda kopan alkış da
bunu kanıtlıyor. Bugün Toyota “güvenilir”,
Lexus ise “sıkıcı” olarak algılanıyor. Bu da
kurucu ailenin hırslı çocuğu için kesinlikle
yeterli değil. Çünkü Toyota’nın düsturu “eğer
bir Toyota keyif vermiyorsa, o bir Toyota değildir”
şeklinde.

Toyota ve keyif mi? Bu iddianın Auris,
Avensis veya RAV4 gibi otomobil dünyasının
sıradan örneklerinin satıldığı Avrupalılar
tarafından biraz garip algılanacağı
kesin. Toyota’nın California’daki Calty
Stüdyosu’ndaki tasarımcılara mutlak serbestlik
verilmiş olmasının, yani yepyeni bir sayfa
açılmasının nedeni de işte bu.

Gerçekten de “Yukarıdan” tek bir emir
gelmiş: Şaşırtıcılık faktörü yüksek olsun. LFLC’nin
sadece muhteşem orantılarına bakmak
bile New¬port Beach’teki tasarımcıların bu emri harika bir şekilde yerine getirdiklerini
söylemek için yeterli: Alçak, geniş, oturaklı ve
sadece İtalyan süper spor otomobil markalarından
bekleyebileceğiniz bir güçlülük hissi.
4.63 m’lik uzunluk ve 1.95 m’lik genişlik gibi
devasa ölçülerin etkileyiciliği, her yerinden
kendine güven fışkıran bir tasarımla daha da
güçlendirilmiş. İşte bu konsept, geleceğin dizayn
dilinin amiral gemisi olarak önümüzdeki
yıllarda piyasaya çıkacak olan yeni modellere
önderlik edecek.

Dizaynın vurucu etkisi diabolo olarak adlandırılan
(iki ucu çubuklu bir iple havaya
fırlatılan makara şeklindeki oyuncak) ızgara
tasarımıyla başlıyor. Aslına bakılırsa bu ızgaranın
bir benzeri Lexus GS’de de kullanılıyor.
Ancak buradaki yapı 3 boyutlu ve L formlu
çok şık bir çerçeveye sahip ve bu motif aracın
tamamında tekrarlanıyor: Farlarda, farların
hemen altındaki hava girişlerinde, kapının
alt kısmındaki hava girişlerinde…

Dramatik hatlar ve dolgun
kıvrımlar

Bu tür dramatik detaylar haricinde karoserde,
günümüz modasının kırıkları ve yarıklarından
uzak durulmuş. Karoserdeki gerilimi
tasarımcılar, belirgin konturlar ve önden
arkaya kadar kesintisiz şekilde ilerleyen cam
tavanla, daha da ferah hale getirilmiş küçük
sera ile (tavan, camlar ve sütunları içeren üst
kısım) korumuşlar.

Diğer taraftan birkaç farklı parçadan oluşturulmuş
gibi görünen arka kısım biraz zayıf
kalıyor. Dar yapılı ışıklı şeritler ve devasa
difüzör çıkıntısı Toyota’nın yeni dizayn dilinden
çok, savaş jetlerine yakışacak bir tasarım.
Ündü tasarımcılar William Chergosky ve Ben
Chang’ın kumaş bantlardan esinlenerek yarattıkları
iç mekan tasarımı ise hem çok hoş
duruyor, hem de otomobilin tarzına yakışıyor.

Kapı döşemeleri, orta konsol ve kokpit
sürücüyü o kadar iyi sarmalıyor ki insan,
LF-LC’nin altını çizdiği “waku-doki”yi, yani
kalp atışlarını hissediyor. Bu etki, altınızdaki
koltuğun pürüzsüz deri döşemesi ve
sağınızdaki orta konsolun cilalı ahşabı ile
güçleniyor. Üzerinde marş düğmesinin de bulunduğu direksiyonun hemen arkasında ise
analog bir hız göstergesi bulunuyor. Ancak bu
gösterge paneli aslında 3 boyutlu grafiklere
sahip ve organik LED’lerden üretilmiş dijital
bir ürün. Ses, klima ve navigasyon sistemleri
12.3 inç’lik iki adet dokunmatik monitör
üzerinden kontrol edilebiliyor, hatta camlar
ve koltuk ayarları bile dokunmatik yüzeyler
kullanılarak yapılıyor.

Bu eğlenceli unsurlar Disneyland’i aratmazken,
kaputun altında tanıdık bir motor
sistemi bulunuyor: 3.5 lt’lik 6 silindirli bir
benzinli motor ve bir elektromotor. İkilinin
343 HP’lik sistem gücü arka aksa gönderiliyor.
Bu hibrid sistemi yeni Lexus GSh’dan
tanıyoruz. Toyota’nın açıklamasına göre otomobilin
2015 yılından itibaren seri üretime
geçirilme şansı oldukça yüksek. Konseptin
adındaki LF harfleri Lexus Future (Lexus’un
geleceği), LC harfleri ise Luxury Coupe kelimelerinin
kısaltması. Bu kısaltmalara bakarak
aracın, açılır metal tavanlı Lexus SC’nin halefi
olabileceği de söylenebilir. Dizayn uzmanı
Profesör Paolo Tumminelli de bu otomobil
için “alternatif bir Aston Martin gibi duruyor”
demişti.

Yüksekliği sadece 1.27 m olan konseptin
geleceğin Supra’sı olarak da şansı olabilir.
Çünkü Nissan’ın yeniden hayata döndüreceği
Z adlı spor coupesini rakipsiz bırakmaya gerek
yok. Neticede “Eyes-on-Award” adlı ödül,
seri üretim otomobillere de veriliyor.

Sonuç

Bir Lexus’un şov yıldızı olması pek de alışık olduğumuz
bir şey değil. Bu nedenle kendilerini kutluyoruz. Bir
spor coupenin dizayn değişikliklerinin habercisi olarak
kullanılmasına sık sık rastlıyoruz.
Bu değişim yeterince
etkileyici olunca insanlarda
beklentiler artıyor: Konseptin
ardından, en azından
konseptin kendisi kadar iddialı
seri üretim modellerin de
piyasaya çıkması gerekiyor.


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.