Şehir kovboyları için

Arazi araçları belli sebeplerle satın
alınır. Burada önemli olan, pek de
olası olmayan durumlarda karşılarına
çıkabilecek zorluklarla mücadele
edebilme kabiliyetleridir. Ancak
testimizi konuk olan kompakt SUV’lar söz
konusu olduğunda bu zorlukların çok da
zor olmaması gerekiyor. Neticede Mini
Countyman, Mitsubishi ASX ve Skoda
Yeti’den, çok ağır arazi şartlarında kullanılmaları
beklenmiyor. Bu nedenle bu üç
rakibin de sadece önden çekişli versiyonları
da üretiliyor.

Subaru köklü firma geleneğine uyarak
XV’yi sadece sürekli 4 tekerlekten çekişli
olarak üretiyor. Bunun dışında ön kaputunun
altında, benzersiz bir makine olan bir
boxer dizel görev yapıyor. Peki ama bu motor
XV’ye avantaj mı yoksa dezavantaj mı
getiriyor? Kesin olan tek şey, rakiplerinin
tümünün konvansiyonel motor ve aktarma
konseptlerini kullanıyor olduğu: Güçlerini
6 ileri oranlı şanzımanla 4×4 sistemlerine
ileten önde enlemesine yerleştirilmiş sıralı
4 silindirli turbo dizel motorlar. 4×4 sistemleriyse
arka aksa da gerçek anlamda güç
göndermek için ön tekerleklerin patinaja
düşmesini bekliyor. Ancak bu kombinasyonlar
bile, ömürleri boyunca belki de hiç
karşılaşmayacakları, zorlayıcı durumlarda
ilerleyebilmeleri için yeterli oluyor.

Bu otomobillerin baş etmeleri gereken
gerçek meydan okumalar ise günlük yaşamda
karşılarına çıkıyor. Bu tür SUV’larda
yüksek sürüş pozisyonu, değişkenlik ve iç
mekan genişliği çok daha önemli. Onlar dan, vanlar ve stationların başarılı özelliklerini
harmanlamaları, dizel motorlarıyla
uzun yolları hızlı ve tutumlu bir şekilde
almaları ve tabi ki kırlara çıktıklarında da
yeterince kıvraklık sunmaları bekleniyor.
Tüm bunlar, bazı şeylerden ödün vermeden
karşılanamayacak beklentiler. Ancak
bu durum müşterileri rahatsız etmiyormuş
gibi görünüyor: SUV’ların toplam satışlar
arasındaki oranı 2011 yılında iyice artarak
birçok ülkede yüzde 15’ler seviyesine ulaştı.
SUV pazarının kralıysa yüzde 80 oranla
kompakt SUV’lar. Yani hala kazanılabilecek
pazar payları var. Bu konuda şartların
Subaru XV için nasıl olacağını, en kapsamlı
test kriterlerini uygulayıp, hem objektif
hem de sübjektif kriterlerle puanladığımız
karşılaştırmamız gösterecek.

~Daha küçük, daha az

Kompakt görünmek güzel bir şey. Keşke iç mekanı biraz daha
geniş, sürüş özellikleri de biraz daha iyi olabilseymiş.

Mitsubishi ASX 1.8 DI-D+ Instyle

Bazen satış başarısını sahip olduğu başarılı özellikler
değil, bir nişi doldurmak belirler. ASX’e hoş
geldiniz. Outlander bazlı kompakt SUV’da mühendisler,
kardeşinin tüm altyapısını aynen kullanmışlar: 4×4
tekniği, süspansiyon, dingil mesafesi… Tek yaptıklarıysa
üzerine daha kompakt boyutlu bir karoser
yerleştirmek olmuş. SUV’ların değişkenliği veya iç
mekan ferahlığı gibi özelliklerini
burada arayanlar ASX’te hayal kırıklığına
uğrayacaktır. Gerçekten
de iç mekan genişliği gayet kısıtlı:
Arka koltuklarda yetişkinler pek
rahat edemiyor, öndeyse kokpitin
bolca sert plastiğiyle çevrilmiş fazla yüksek konumlu ve
yeterli yan destek sunamayan koltuklar rahatsız edici
olabiliyor. Navigasyon ve müzik sisteminin kumandalarıysa
eğlence elektroniğinden iyi anlayanları bile
çileden çıkarabilecek kadar karmaşık. Diğer kumanda
elemanlarının yerleşim ve kontrolleri ise daha başarılı.
Marş düğmesine basıldığında 1.8 lt’lik dizel motor,
tipik dizel tıkırtılarıyla çalışmaya başlıyor. Hızlanmalara
turbo ıslıkları eşliğinde enerjik bir karakter
hakim. Vites değişimleri biraz kemikli olan 6 ileri
oranlı şanzımanın doğru seçilmiş oranları da seriliğe
yardımcı oluyor. Ancak motorun canlılığı, aracın sürüş
dinamizmiyle ters orantılı: Karoser virajlarda fazla
yana yatıyor, viraj dışına doğru 4
tekerleği üzerinde erken kaymaya
başlıyor, ESP sert müdahalelerde
bulunarak gücü uzun süre kesiyor.
Ağır kalan ve dönüşleri köşeli alıyormuş
gibi hissettiren direksiyon
da dinamizmi olumsuz etkilen unsurlar arasında. Fren
disiplininde ise ASX vasatı aşamıyor. Tüm olumsuzluklar,
LED’li çerçeveye sahip panoramik tavanın da
dahil olduğu çok zengin standart donanımlara sahip
olmasına rağmen neden başarısız satış rakamlarına
imza attığını açıklıyor.

~Maksimize edilebilir Mini



BMW büyük ihtimalle gerçek bir SUV değil, gerçek bir Mini
üretmek istemiş olmalı. Aslına başarılı da olmuşlar.

Mini Cooper SD Countryman ALL4

4.10 m’lik 1.5 ton ağırlığa ve 4 tekerlekten çekişe
sahip Mini adlı bir otomobilin mantıklı olup olmadığını
tekrar konuşmaya gerek yok. Çünkü mantıksız veya
mantıklı otomobiller değil, başarılı veya başarısız
otomobiller vardır. Şu anda satılan her 3 Mini modelinden
birini Countryman oluşturuyor ve bunun nedeni
kesinlikle günlük kullanıma uygunluk olamaz. Aynı şey
yüksek değişkenlik için de geçerli:
İleri geri kaydırılabilen, ayrı
ayrı katlanabilen ve sırtlık açısı
ayarı yapılabilen arka koltuklar,
iç mekanın kısıtlı olduğu gerçeğini
değiştirmiyor. Küçük bagaj
hacmi ve sadece 359 kg’lık düşük yükleme kapasitesi
ise ailece yapılacak uzun tatil yolculuklarını neredeyse
imkansızlaştırıyor. 2.0 lt’lik dizel motoru Mini, kemikli
ve oranları harika ayarlanmış 6 ileri vitesli bir şanzımanla
kombine etmiş. Buna rağmen dizel motorun
çekişi ağır kanlı kalıyor. Gayet yüksek olan dizel
tıkırtıları da yol konforunu sert ayarlı süspansiyon
kadar tırpanlıyor. Kısa zemin darbeleri sert ama kabul
edilebilir bir konforla emilirken, tam yüklü kullanımda
uzun zemin dalgaları vuruntu yapabiliyor. Ancak her
şeyden önce bir Mini olduğu için Countryman, sürüş
dinamizmiyle birçok zayıflığını perdeleyebiliyor. Aşırı
direkt direksiyonuyla Countrman tüm virajları pergel
hassasiyetiyle alıyor, gaz komutu
değişimlerine arkasını hafifçe savurarak
cevap veriyor ve böylece
sürücüsünü dinamik sürüşlere
tahrik ediyor. Hassas ayarlara
sahip ESP ise aracı her zaman
başarıyla kontrol altında tutuyor. Bunun dışında Mini,
karşılaştırmanın en iyi frenlerine ve uygun kullanım
maliyetlerine sahip. Bunun nedeniyse ikinci elde
değerini çok iyi koruyor olması. Ne yazık ki dinamizm
artıları, diğer disiplinlerde kaybettiği puanları dengelemesine
yetmiyor.

~Farklı olmak özgünlüktür

Yeti’ye rahatlıkla rakip olabilecekken Subaru XV, kendi
karakterini korumayı tercih etmiş. İyi de olmuş.

Subaru XV 2.0D Exclusive

Neredeyse 40 yıldır 4 tekerlekten çekişli otomobiller
üreten Subaru’nun aklına kompakt bir SUV üretme fikri
kısa bir süre önce geldi. Bunun sonucundaysa ortaya,
markanın tüm karakteristik özelliklerini taşıyan bir
araç çıktı. Bunun nedeniyse XV’nin de Subaru’nun eş
parça kullanımı stratejisinin bir ürünü olması. Yürüyen
aksam, motor komponentleri, hatta koltuklar
bile diğer Subaru modellerinden
alınmış. Aslında bu hiç de kötü bir
şey değil. Neticede tüm bunların
varlığı, XV’nin Subaru’nun tipik
sürüş özelliklerini sunabilmesini
sağlıyor. Ne yazık ki sürüş hissi bir
şekilde 1986 model 1800 Super Station’ı da hatırlatıyor.
Bu karakter, motorun harika özellikleriyle de destekleniyor:
Homojen ve sakin bir çalışma karakteri sunan
boxer dizel, sessiz ve güçlü bir makine. Boxer motorun
sağladığı alçak ağırlık merkezi ve simetrik aktarma
yapısı, araca dinamik sürüş özellikleri kazandırıyor. En
azından Subaru’nun iddiası böyle. Ne yazık ki bu açıklama
gerçeği pek de doğru yansıtmıyor: Zemindeki büyük
bozuklukları başarıyla emebilmesine rağmen süspansiyon,
virajlarda aracın fazla yana yatmasına neden
oluyor. Hızlı dönülen virajlarda ayağınızı gazdan hızlı
bir şekilde çektiğinizde ise XV, güçlü bir arkadan kayma
eğilimi gösteriyor. Karoser sallantıları nedeniyle sürekli
meşgul olan ESP ise kaymaları da
kontrol edebilmek için daha da
sert müdahalelerde bulunuyor.
Frenler de yeterince tatminkar
olamıyor. Zengin donanım seviyesi
ve yeterli iç mekanıyla yüksek
puanlar toplayan XV, özensiz işçiliği nedeniyle hatırı
sayılır puanlar kaybediyor. Puanlamalarımızın dışında
olmasına rağmen, yüksek fiyat da Subaru XV için bir dezavantaj
haline geliyor. Durum böyle olunca Subaru’nun
ilk SUV’u, ikinci olmasına rağmen, lider Yeti’den hatırı
sayılır bir puan farkı yemekten kurtulamıyor.


~Her konuda çok iyi

Liderliği garantilemek için her şeyi akıllıca kombine edebilmek
gerekiyor: SUV + station + minivan = Yeti.

Skoda Yeti 2.0 TDI 4×4 Elegance

Dengeli ödünler vermek iki tarafın da kazanmasını
sağlayan iyi bir şeydir. Ancak Yeti bundan daha
fazlasını da sunabiliyor: Stationların yeteneklerini
vanların güçlü yönleri ve SUV’ların çekiciliğiyle
harmanlıyor ve bunu yaparken bazı şeylerden ödün
vermeye de gerek bırakmıyor. Kısıtlı boyutlarına
rağmen Yeti, köşeli yapısı sayesinde hem yolcular
hem de bagajları için en geniş
iç mekanı sunuyor. Tek tek
katlanabilen, ileri-geri kaydırılabilen
ve gerektiğinde sökülebilen
3’lü arka koltuklar
ise çok büyük bir değişkenlik
avantajı sağlıyor. Sürücü ve ön koltuk yolcusu, karşılaştırmanın
en konforlu ve en iyi görüş sunan iç mekanında
yolculuk ediyor. Ne yazık ki tüm bunlar pek
de yüksek olmayan bir canlılıkla birlikte sunuluyor. 6
ileri vitesli şanzımanın uzun oranları dinamizmi törpülese
de, yüksek ağırlığına rağmen Yeti’nin makul
tüketim rakamlarına imza atmasını sağlıyor. 2.0 lt’lik
TDI motorun çalışma karakteri gayet başarılı olmasına
rağmen, verdiği yorgunluk hissi ile Yeti’nin en
fazla eleştiri alan unsuru oluyor. Virajları makul bir
ataklıkla ama yüksek bir güvenlikle alan Skoda’nın
direksiyonu yeterli geri bildirim yapabiliyor ve
yumuşak tepkiler veriyor. Kısa zemin darbelerini
kaba bir şekilde karşılayan
süspansiyon ise, genel olarak
karşılaştırmanın en yüksek
konforunu sunuyor. Tüm bunlara
temiz ve yüksek bir işçilik
kalitesi de eklenince Yeti, açık
ara farkla puan tablosunun lideri oluyor. Bu kadar
çok yönlü bir yetenekte fiyatının biraz yüksek olması,
gözardı edilebilecek bir olumsuzluk haline geliyor.
Böylece Yeti, rakiplerinin ikincilik, üçüncülük ve
dördüncülük için yaptığı mücadeleyi herhangi bir
endişe duymadan izleyebiliyor.

~Galiba Mini sürücüleri hakkında yıllar boyunca yanlış düşündük. Evet,
sadece görünüme değil, içsel değerlere de önem veriyor olabilirler. Aksi
taktirde Countryman’in başarısını açıklamak imkansız olur. Çünkü bu araç,
küçük bir Mini’yken bolca steroid kullandıkları bilinen Sovyet gülle atma
takımına katılmış gibi görünüyor. Ancak bu durum, biraz daha yumuşak genel
ayarlara sahip viraj ustasının çekiciliğini kesinlikle olumsuz etkilemiyor. Hem
de dizel motorlu da olmasına rağmen. Tercihini Mini’den yana kullananlar
Yeti’yi de bir statü rakibi olarak görmeden edemezler. Bunun nedeniyse
Skoda’nın, yeterli canlılığı yüksek bir konforla harmanlıyor olması ve
zamandan bağımsız tasarımlar yaratmak için efektlerin şart olmadığını
kanıtlaması. Öyle değil mi ASX? Neticede ASX, bir jet uçağını andıran bir
burun tasarımına sahip olmasına rağmen, sürüş özellikleriyle ilgili yetenekleri
Mitsubishi Electric’in MJ-E16VX kodlu nem alma cihazının biraz üzerinde.
Subaru ise virajlarda biraz daha başarılı olsa da, iç mekanı yolcularına 1986
yılına doğru bir zaman yolculuğu yaptırıyor. Ayrıca imajı de pek ışıltılı değil.

Sonuç

İç mekan, konfor ve arazi disiplinlerindeki yetenekleriyle
beğeni toplayan Yeti, hiçbir şeyden ödün vermeyi de gerektirmeyen
çok başarılı bir seçenek. Dinamizm konusunda gerilerde
Subaru’ya ikinciliği, çok başarılı bir çalışma karakteri sunan
boxer motoru ve konforlu süspansiyonu sağlıyor. Dar iç mekanı
ve dinamizm odaklı ayarlarıyla Mini, bazı şeylerden vazgeçmeyi
gerektiriyor. ASX ise zengin donanımlarıyla öne çıksa da hiçbir
disiplinde çok yüksek puan alamaması nedeniyle sonunculukla
yetinmek zorunda.


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.